Kelebek Etkisi

"Evren her şeyi etkiler, tetikler, karıştırır ve harmanlar. 

Evrende her şey sonsuz bir karmaşa içindedir, her şey birbirine değmektedir. 

Kelebek etkisi gibi.  Bir yere gitmek için karar verirsin ve olan olur. 

Peki ya gitmekten vazgeçseydin?"

Zaman Tuşu

Çok uzun zamandır hayatta değildim ve nefes alıyordum...

Bazen bir şey oluyor ve bir filmin içinde buluyorsun kendini. Bazen bir şey oluyor ve bu her şeyi değiştiriyor. Bütün hayatını... Dışarıdan kendini seyrediyor gibi oluyorsun. Benim böyle bir filmin böyle bir sahnesinde bulunacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. Bunları yaşayacağımızı asla tahmin etmezdim. Her şey çok güzeldi, mutluyduk... Önceden mutlu olduğumuzu bu kadar acıyı yaşadıktan sonra anladık belki de... Kalbimde bir sancı var... Çok derin, çok acı... Nefes alırken yaşamadığını hissettirecek kadar acı... Hayatta daha çok acı vardı ve öncesinde acı dediğimiz hiçbir şey bu kadar acı değildi aslında. Bu kadar derinden yaşayınca anlıyorum. Acının içinden geçtik, desem yeridir. Ama acı bizim içimizden geçemedi, tam kalbimizin ortasına ok gibi saplandı gitmiyor. Gitmeyecek... Hep bizimle kalacak... Hep... Bununla nefes alıp vereceğiz. Çok tuhaf.

Sıradan bir an... Oturma odasının tavanındaki lambanın duyusuna bakarken buldum kendimi. Kendi evimin tavanı değildi ve şu an bu tavana bakması gereken kişi ben olmamalıydım. Burası benim evim bile değildi ama artık benim evim gibi olmuştu. Bir anlık farkındalıkla nerede olduğumu ve eğer her şey bu şekilde gerçekleşmeseydi bu tavana bakan kişinin ben olmayacağımı fark ettim. Bugün hayatta olsaydı tavandaki duyunun gevşemiş olduğunu fark eden kişi ben değil, o olacaktı. Muhtemelen kalkıp düzeltirdi ve ben bunu yaptığını bile bilmezdim. Ama artık burada değil. Ağlayasım geliyor... Basit bir şeyi tamir edemiyor olmak bana kendimi büyük bir eksikliği kapatamayacak kadar güçsüz hissettiriyor. Kapatamam da... Elimde olsaydı yemin ederim onun yaşaması için her şeyi yapardım. Elimde olsa zamanda geriye giderdim ve tüm bunlar olmadan önce düzeltecek bir şeyler yapardım. Ona derdim ki: "Oraya gitme... Hastaneye gidelim... Gitme, tüm bunlar olmadan önce seni iyileştirelim." İhtimaller insanın aklını bulandırıyor. Kelebek etkisi gibi. Oraya gitmeselerdi belki de burada olsaydı daha hızlı hastaneye yetişebilirdi. Bir haftalık seyahat bu kadar pahalı olmamalıydı.

Hiçbirimizin elinden bir şey gelmedi. 

Çaresizlik...

Beyin kanaması geçirip 7 ay yoğun bakımda kaldı. Çok acı çekti... Çok güçlüydü. Çok dayandı, çok savaştı; hayatta kalmak, çocuğuna, eşine kavuşmak için çok çabaladı. En çok oğlu için hayatta kalmaya çalıştı biliyorum. O kadar iyi bir babaydı ki biz bu eksikliği hiçbir zaman dolduramayacağız, doldurmayı geçtim azaltamayacağız bile. Hayatta iyi insanlar daha erken mi gidiyor sahiden? Yoğun bakıma girdiğimde, her gördüğümde ona söz verdim: "Bu hayatta ne olursa olsun onların yanında olacağım, hiçbir zaman yalnız bırakmayacağım. Merak etme." dedim. "Sen çok güçlüsün. Biz sana inanıyoruz, iyileşeceksin." dedim. Bana öyle bir bakışın vardı ki hiç unutmayacağım... Beni anladığını biliyordum. Gözlerini kırpıp elimi sıktın. Söylememe bile gerek yoktu, senin bunu zaten bildiğini biliyordum. Sözümü tutuyorum ağabey. Sözümü tuttuğum için şu anda senin koltuğunda oturup senin evinin tavanına bakıyorum. Burada olman gerekiyordu. Bu filmin böyle olmaması gerekiyordu. Hep birlikte mutlu bir hayat geçirecektik. Birlikte yaşlanacaktık. Oğlun ne kadar iyi bir babası olduğunu her gün görecekti. Şimdi en çok o eksik kaldı. Sen de onun büyüdüğünü görecektin... Eksik kaldınız... Eksik kaldık... Ailemiz eksik kaldı.

Oğlun 3 yaşını geçti. Senin adını dilinden düşürmüyor. O kadar pozitif bir çocuk ki hep gülümsüyor; tıpkı senin gibi... Sana çok benziyor. Senin eksikliğin o büyüdükçe çoğalacak. Boğazımız düğümlenecek her seferinde. Seni hiçbir zaman unutmayacağız. Bu hayatta bir ağabeyim yoktu ama sen benim ağabeyim olmuştun. Sırtımı yaslayabileceğim arkamda duran bir dağ gibiydin. Bu hayatta her şeyin kan bağı olmadığını kalbimde taşıdığım bu derin acıyla anladım. Hala yeterince ağlayamamışım gibi geliyor. Güçlü kalmaya çalışmak ne zormuş... Aklıma her geldiğinde hala hayatta olmamanı idrak edemiyorum. Biz bunları yaşadık mı sahiden? 

Biz çok yüksek bir yerden düştük. Çünkü doktorlar ne derse desin senden bir saniye bile umudumuzu kaybetmedik. Biz sana inandık. O ihtimali düşünmeye bile aklımız, kalbimiz dayanmıyorken biz o ihtimali yaşadık. Senin ne kadar güçlü olduğunu biliyorduk, elinden geleni yaptın. Zayıfladın, günden güne eridin gözlerimizin önünde. Kalbin dayanmadı. Ah o güzel kalbin... Sen bu dünyada yaşamayı hak eden en güzel insanlardan biriydin.

Ben, "Allah analı babalı büyütsün." cümlesinin ne için söylendiğini ve ne anlama geldiğini sen öldüğünde anladım. Ablamın dediği gibi; oğlunuz hastalandığında yanında sen olmayacaksın, okula başladığında yanında sen olmayacaksın, doğum günlerinde yanında sen olmayacaksın, her an seni soracak, seni isteyecek. Ablam bu kabusun içinde o kadar sağlam ayakta kaldı ki onunla gurur duyardın... Birbirinize tutundunuz. Keşke şimdi burada olsaydın... Seni kaybettiğimiz günün ertesinde yeğenim içini çekip: "Keşke burada olsaydı." dedi. Canımızı o kadar yaktı ki bu cümle... Anlıyordu, her şeyin farkındaydı. Ama anlamlandıramıyordu belki bazen, bilmiyorum. 

"Keşke" ile başlayan cümleleri hiç sevmem. "Ama" ile başlayan cümleler de hep olumsuzdur. Ama keşke burada olsaydın. Keşke bu acıyla yaşamaya devam etmek zorunda kalmasaydık. Keşke bizimle olsaydın... Keşke sesini yeniden duyabilseydik, keşke yüzünü yeniden görebilseydik, keşke seninle yeniden konuşabilseydik... Keşke eskisi gibi oturup saatlerce kahkahalarla sohbet edebilseydik. Keşke yeniden mutlu olabilseydik. Eski günlerdeki gibi... Keşke tüm bunların hiçbiri yaşanmamış olsaydı. Keşke geriye dönebilseydik... Keşke... Keşke ve daha çok keşke... Seni unutmayacağız ve unutturmayacağız. Şimdi uzaktasın ama ömrümüzün her gününde bizimle olacaksın. Biz hayatta olduğumuz müddetçe sen de bizimle yaşayacaksın.

Hayat hiç beklemediğin anda ayaklarının altından kayıyor ve sen hiçbir şey yapamıyorsun işte böyle. O kaynar sular üzerine bir döküldü mü bir daha aynı insan olamıyorsun. Ateş düştüğü yeri yakıyor. O cıs diye gelen acı kalbine yerleşiyor. Acısı hiç geçmiyor, öyle söyledikleri gibi de hiç azalmıyor... O anı tekrar tekrar yaşıyorsun ve o ağlama hissi, boğazındaki o yumruk hiç gitmiyor. Hala düğüm düğüm... Kalbim acıyor. Ölüm, hiçbir zaman normalleştiremeyeceğimiz tek şey. Çünkü: "Ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir?"*

Sır değil: Soner abi... Sana seslenmeyi bile özlemişim. Huzurla uyu...

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Beyin kanaması geçirip, 7 ay yoğun bakımda yaşama savaşı veren ama, ecele yenik düşen ağabeyim dediğiniz yakınınız için Allah'tan rahmetiyle, mağfiretiyle, merhametiyle ve de cennetiyle muamele eylemesini dilerken, sizlerin de acılarınızı hafifletmesini ve sizlere sabr-ı cemil ihsan eylemesini niyaz ederim. Başınız sağ olsun.

    Baştan sona kadar okuduğum paylaşımınız içinde sizinle birlikte ben de acılarıma gark oldum. Ölümü bir türlü yakıştıramadığımız gencecik yakınlarımızı kaybettiğimizde aynı acıları yaşadık. Evet ateş gerçekten düştüğü yeri yakar.
    Bizim yöremizde tanıdık olsun olmasın herkes, cenazesi olan eve gider ve cenaze sahipleriyle birlikte göz yaşları dökerler. Aslında burada herkesin kendi acısı vardır ve herkes kendi acısına ağlar.

    Ölümün olduğu yerde daha ciddi bir şey olamaz! Allah gençlerimizi korusun. Ben babamı 97 yaşında iken kaybettim, en küçük kardeşimi de 38 yaşında iken kaybettim. İkisinin acısı bir değil. Babamıza ölümü yakıştırdık ama, geride 3 çocuk bırakan küçük kardeşimize ölümü yakıştıramadık.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar