Sonsuz Karmaşa

Her kitap kendi dünyasını taşır. Fakat hiçbir kitap gerçek dünyayı omuzlarına almaz. İstese bile yapamaz. Gerçek dünyada kurgu yoktur, her şey sonsuz bir karmaşa içindedir. Ben kitap okurken gerçek dünyayı tutan elimi bıraktım. Bütün o sonsuz karmaşayı bırakıp bir kurguya teslim oldum. Ne müthiş bir teslimiyet! 

Kitaplarda bile bazen her şey istediğin gibi gitmez. Çünkü kitap da olsa kurgusu sana ait değildir. İşte bu noktada gerçek dünya devreye giriyor. Hayallerin, kurgun, bıraktığını sandığın elin işte bu noktada kırılma yaşıyor. Ben bu noktada gerçek dünyayı tutan elime bakıyorum. Hangisi gerçek? Ve sonuçta bunun sağlaması sende saklıdır. Hangisini istersen ya da hangisini istemezsen. İki seçenek de sonsuz karmaşa dolu.

Bazen olmasını istediğin şeylerin karşısında oturup vaktini kaçırırsın ve sonraki hiçbir vakit önceki vakti kurtarmaya yetmez. Aslında umudumun bitmediği falan yok. Bütün umutlarım bitiyor, sonra yenisi başlıyor. Çünkü hayat, damarlarımda gizlice gezinen bir eroin. İlginçtir ki bu gerçek dünyayla kurgu dünyasının kurduğu bir bağ. Bu yok olursa geriye var olacak ne kalır, bilmiyorum.

Adım olmasın, özgür olayım. İnsan ismine kelepçelidir. İki kelepçem var. Hatta üç! Birini açşam diğeri fırlatmama engel olur. İkisini fırlatsam üçüncüsü paslanmış ve gereksiz. Her şeyden koşarak gitmek, bu fanusun içinde yüzen tek balık olarak kalmak istiyorum. Ne büyük bencillik ama! Evet, muhteşem! Balıklar da balık olduğunu biliyorlar mıdır dersin? Kim bilir adları nedir? Belki bir adları bile yoktur ve özgürdürler.

Dışarısı hayat kokuyor, ben burnumu kapatıyorum. Rüyalarında koku alamazsın, değil mi? Ben alıyorum. Yazdan nefret ederim. Ama bu, hayat kokmadığı anlamına gelmez. Yeşil kokuyor, arasına mavi karışmış. Bazen yolda giderken müziğimin kulaklarımdan taşıp bütün dünyaya hükmetmesini ve herkesi o gizin içine çekmesini istiyorum. Ama elim hoparlör tuşuna gitmiyor. Zaten gitse de bütün dünya duymazdı, değil mi? Hem duysa ne olur? Herkes müziği aynı pencereden duymuyor.

İçimde güç yok ama hala soluk alıp vermek için son gücüyle mücadele eden ciğerlerim var. O güç bana ait değil. Ciğerler bile sanki benim değil. Bazı zamanlar bütün organlarımın bedenimi kontrolüm dışında yönettiğini düşünüyorum. Aptallıktan değil, öyle hissettirdiler. Ama şimdi ben ne dersem onu yapıyorlarmış gibi geliyor. Fakat bu beynimin işiyse ben mi o'yum o mu ben, bu konuda kafam bir hayli karışık. Aslında zaten hiç istemeyeceğim kadar yalnızım, hatta şu lacivert gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar kadar. Ama sırf yeryüzündeki bütün insanlar yalnız diye ve bütün insanlar kadar! Sırf birbirimizden korkuyoruz diye, hayat geldiği gibi gidiyor. Hiç yaşanmamış gibi.

Hayatın kokusu sindi üzerime.
Zehri avuçlarımı örterken,
Midemde yeşerdi dünya.
Üzerime konuşlanırken ağaçları,
Kökleri ayak bileklerimi kavradı önce,
Sonra tutup çekti,
Her bir zerresinde sürüklemeye.
SIR: Ve ben hayatı sürüklenirken doladım dilime.



Yorumlar

  1. Hiçbir zaman hoparlöre gitmesin eliniz, efendim. Biliyorsunuz, çoğu kimse sizin dinlediğiniz bu muhteşem şarkıları dinlemiyor, sevmiyor. Öyle güzel anlattınız ki o müziğin coşkusunu, kulağımda kulaklık varmış gibi şu an, öyle yaşadım, harikasınız!!!
    Ve balıklar, özgürlük ve kurgulara teslimiyet ve son dizeler... Kaleminize, yüreğinize sağlık!!! :)
    İsimsizliklerimle,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşte tam da o nedenle elim hoparlöre gitmiyor, efendim! :)
      Değerli düşünceleriniz için çok teşekkür ederim!!! :)
      İsimsizliklerimle,

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar