Söylendiğinde Silinen Doğrular

Herkese her şeyin doğrusunu söylediğim zamanlar vardı. Çocukluğum. Giderek yalan yüzlerin görünmezliğini kaybetmeye başladığı zamanlar geldi. Bir görünür bir kaybolur. Herkesin her yalanı bile isteye kabullendiğini öğrendim. Aslında kimsenin doğruyu bilmek istemediğini. Yalanların ardına saklanmak, doğruları savuşturarak kaçmak, gözlerini yummak temel kurallarıydı ve en önemlisi doğruyu söylemenin kıymetsizliğini öğrenmek bir zorunluluktu.

O zamanlar bu kurallara vakıf değildim. Bu yüzden insanların kandırılmasına göz yummayı da henüz öğrenmemiştim. Ama bir an evvel öğrenmeliydim. Çünkü insanlar kandırıldığı kadar kandırıyordu. Kandırıldığını da biliyor ve sırtını dönüyordu. Sonra da numara yapıyordu, gözlerini yalanlara yummak istemeyenlere. Nereden bilebilirdim, insanların gerçekleri de kandırdığını. Gerçeklikten silinen bir masumiyet... İnsanlar birbirinden alıyor sanırım masumluğu. Giderek azalıyor. Giderek söylediğin doğruların zararının boyutuyla yüzleşirken bütün yüzler sana bakıyor. Bu kez daha önce görmediğin yüzlerle karşılaşıyorsun. 

Ben çocukken avukattım. Bir sürü lakabımdan sadece biriydi. O zamanlar bir bitkiyi bile savunabilirdim ve kesinlikle davayı kazanırdım. Sonra çok emek verdiğim bitki de bir yalana kurban gider ve hayatın belki de bir çocuk için en acımasız yanıyla karşılaşırım. Elbette, başka ne olabilirdi ki! Bitki deyince benim aklıma ‘Ay’ geliyor, ‘Bulut’ ve bir de ‘Güneş’. Neyse ki hafızamda hala yaşıyorlar. Sanırım canlı dokular daha fazla acı veriyor. Bir tek ‘Yıldız’ olmadı hiç, nedense. İyi ki olmadı. Yoksa kaybedeceklerime artı bir. 

Hala doğruları söylüyorum. Kendime. Çünkü kimsenin duymak istemediğini öğrendim. Herkesin birbirinin daha kötüsü olduğunu öğrendikten sonra. Birilerini korumaya çalıştıktan sonra o hikayelerde korunacak kimsenin olmadığını anladıktan sonra çok şey öğrendim. Eminim, herkes bir şeyler öğrendi. Belki de ben bu oyunu oynamayı beceremedim, hiçbir hikayede kendime bir yer bulamadım. Çünkü o hikayelerde öyle bir karakter yoktu. Kendi hikayemi de yazamadım. Yazmaya çalıştım ama silgi diye bir şey vardı ve sadece yanlışları silmiyordu. Herkes de alabiliyordu o silgiyi eline, zor bulunur şey değildi. Ucuzdu, kullanımı basitti ve her şeyi toza çeviriyordu. Yalanlar hariç. Onların hep izi kalıyordu. Böylelikle görünmeyenlerin dünyasında görünmez olmaya adım attım. Adımlarımın izi yok.

Kutu kutu pense
Elmamı yerse
Arkadaşım Doğru
Arkasını dönse

Yorumlar

  1. Bir avukat daha! :)
    Ne şahane düşüncelerle dolu bir yorum bu! Karşılıklı oturup sohbet ediyormuşuz gibi hissettim! :) Önceki yazımda söylediğim şeyi doğru hatırlıyorsunuz. Maskeleri sevmemeye devam edeceksiniz; kendinizi değiştiremezsiniz. Değiştirmeyin de zaten, böyle çok güzelsiniz. :) Çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  2. "O zamanlar bir bitkiyi bile savunabilirdim ve kesinlikle davayı kazanırdım"... Harikaydı! :)

    Kendi hikayenize ihtiyacınız var, efendim. Beceremiyorum diyorsunuz fakat bence bunu bașarabilecek sayılı insanlardansınız... :)

    İzi kalanlar, toz olup uçmayanlar...
    Çoğu zaman sahneye doğanlara ayak mı uyduracağız? Sanırım. Ne yazık ki... Ama oyunun olmadığı yerler de var. Az. Olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değil mi, sanırım gerçekten bir hikayeye ihtiyacım var. Sayılı insanlar... Böyle düşündüğünüz için onur duydum, çok teşekkür ederim. :)

      Sonda yazdıklarınıza şapka çıkartıyorum, efendim! İnsan sadece bir yorumda bile böyle sıradışı yazabilir mi? :)

      Sil
  3. Ve elbette kaleminize sağlık!!! :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Olmazsa olmaz'ımız, teşekkür ederim!!! :)

      Sil
  4. Ne desem eksik kalır, tekrar teşekkür ederim!!! :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar