Savaş Isırıkları




Korkuyorum. Korkunun içine düşüyorum. Korkunun içinden çıkmak için yaptığım en büyük hata onu yok saymaya çalışmaktı. Bir anda onu yok sayıp yaşamıma devam edebileceğimi sandım ve acele alınmış bir karar her şeyi mahvetti. Beni mahvetti. Deprem. Alt üst oldum. 

Biraz bekle, döneceğim. Çok kısa.


Haberin olsun diye söylüyorum: 
Bugün daldan dala atlama günümdeyim.

Bazen ne söylediğini bilmediğin anlar oluyor mu? Benim oluyor. Hem de sıklıkla. Söylerken farkında olmuyorum ya da hissetmiyorum. Öyle bir şey. Hani birinin adını sorarsın ama söylediği saniyede unutsun ya... Öyle bir şey. Beyninin o an elinde olmadan kapattığı algının esiri olduğunun farkına varman ise onunla eş zamanda gerçekleşir.

Noktalama işaretleri ne mühim, değil mi? Bazen bir vurgu, bazen bir durak, bazen tereddüt, bazen cesaret ve bazen üç noktalı sonsuzluk... Bir çeşit duygu aktarma aparatları gibi düşünüyorum ben onları. Üstelik her zaman aynı manayı taşımıyorlar. 

Bir temel taşına ihtiyacım var. Sanki köklerimden ayrılmışım ve bir kök olmadan var olamayacağım. Beni sulasan yazık olur. Hiçbir şeye yaramaz; büyümem, çiçek açmam, suyu içime çekemem ben. Yapraklarımda kalır damlacıklar ve ben buna rağmen solup giderim. Benim temellerim sarsıldı. Başlangıç noktasında bir büyü yaptım kendime ve şimdi o büyüye inanmıyorum. Nasıl devam edebilirim? Bocalıyorum. Sanki kendi yarattığım bir bataklığın dipsizliğine çekiliyorum. Çırpınmanın faydasız olduğunu, aksine daha da dibe çekileceğimi biliyorum. Ama öylece durursam da bir işe yaramayacak. Bir şeyler yapmak istiyorum. Beni kurtaracak bir şeyler... Kendi hayatımın kahramanı olabileceğim şeyler. 

  
İz bırakmaya inanıyordum. 
Fakat Hazel Grace beni bunun 
anlamsızlığına ikna edeli çok zaman oldu. 
Şimdilik kendimi hayatta tutmanın bir yolunu arıyorum.


"Bir şeyler yapın." 

Ne çaresizce bir cümle değil mi? Fakat ben bu cümleyi kurmayacağım. Çünkü bir şeyler yapmam gerektiğini biliyorum. O şeylerin ne olduğunu henüz bilmiyorum ancak bulacağım; yoksa da yaratacağım. Çünkü birilerinin bir şeyler yapması gerekiyor. Tarifi imkansız bir üzüntünün içinde yüzüyorum. Boğulmayacağım. Çünkü kıyıya varabilirim. Belki çok yorulacağım; kollarım acıyacak... Fakat pes etmeyeceğim. Kramp bile beni durduramayacak. Yüzeceğim ve sonra manzaraya bakarak dinleneceğim.


*


Ne bileyim, sanki tüm evrenden hevesim kaçmış, belki kursağımda kalmış. Bilmiyorum sayın gezegen, bilmiyorum. Neden bir anda şu anda olduğum insana dönüştüğümü bilmiyorum. Hiçbir şey sandığımız gibi bir anda olmaz. Her şey birikip bizi şekillendirir ve en nihayetinde bir sonuca ulaşırız. Az evvel kendi sonucumu buldum gezegen; kayboluyorum. Kayboluyorum ve sonsuza dek sürükleniyorum. Sonsuz boşluğumda sonsuza dek hayatta kalmama yetecek kadar oksijen biriktirerek kayboluyorum. Kendini yenileyen bir oksijeni icat ettiğime inanamazsın! 

Diğerlerinden saklanmaya çalışırken kendimden de mi saklandım ben? Peki şimdi nasıl sobeleyeğim? Kimi? Kendimi mi? Umut koleksiyonum yerle bir olduktan sonra donup kaldım, gezegen. Hareket edemiyorum. Nefes alıp vermekten başka hiçbir şey yapamıyorum. Delirmemek için kendimi zor tutuyorum desem yalan olur, delirmemek için düşünmemeye çalışıyorum desem daha doğru. Düşünürsem ölürüm.

Herkesin bencillik kavramı hakkında farklı tanımlara sahip olduğuna inanıyorum. Her zaman bencilce davranmaya çalıştım ama bir türlü bunu başaramadım. İlk kural kendini kurtarmaktır. Yoksa başkalarını kurtarma şansın olmaz. Genel kavramın aksine işte bu tanımdaki bencilliği başardığımı düşünüyorum. Çünkü mantık kaybetmek istemediğim bir değerdir.

Sır tutabilir misin?

Hani bir keresinde balıkların da intihar edebileceğini söylemiştim ya, bazen bir balık kadar bile güçlü hissetmediğin olmuyor mu senin de? Çünkü bu akvaryumdan nasıl atlayabilirsin ki? Kendini gezegenin dışına fırlatabilir misin? Çok istersen belki yapabilirsin ama astronot bile değilsin. Balıklar astronot olduklarını fark ettiklerinde intihar ederler. Bu mantıkla deliliğin savaşıdır. Savaşırken birbirlerine karışırlar. Ortaya ne çıkar? Bilmem. Sanırım o kelime henüz yaratılmadı. Fakat dilimin ucunu ısırıyor.

Ben  çaresizce boğulmayacağım.  
Sonsuza dek sobeleyeceğim. 
Mantık, savaşırken ısırıyor.

SIR: Çok sevdiğim bir dostumu kaybetmiş gibi hissediyorum. Burada mısın? Çünkü buradaysan dönmenin vakti geçiyor.

Yorumlar

  1. Güzel yazıda parça bütün illişkisi kuramadım
    sanırım devamı olacak..Merak ile bekliyorum
    Kalemine sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu ilişkiyi kuramama sebebiniz tamamen benim kabahatim; daldan dala atlama günümde olmamla ilgili uyarıyı bu sebeple yapmıştım efendim. :) Düşüncelerinizi benimle paylaştığınız için çok teşekkür ederim.

      Sil
  2. Düşünceleri sınırlamadan yazıya dökmek ruhun resmini yapmak gibi bir şey olmalı. Parçanın sözleri de aynı ruh halinin devamını çağrıştırıyor. Sorulara verilen cevapların yeni sorular doğurması sanatsal bir değer katıyor yazınıza. "Korkunun içinden çıkmak için yaptığım en büyük hata onu yok saymaya çalışmaktı." Bana göre en ilginç cümle bu. Yokluktan nasıl çıkılır? Bir yolunu bulup çıkılırsa eğer varlığa mı varılır?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu sanatsal cümlelerinizle beni onurlandırdınız. Minnettarım. Sorularınızla benim için yeni düşünceler yarattığınız için de teşekkür ediyorum. Belki bir gün başka bir yazımda bu soruların da bir cevabını bulmaya çalışırım.

      Esen kalın,

      Sil
  3. Çığ gibi... Deprem gibi... Mutlaka bir afet gibi sevgili İlkay...
    Beni ne güzel de anlıyorsun. :)
    Çok teşekkür ederim, samimiyetinle aklındakileri benden sakınmadığın için.

    Gülümsemelerimle,

    YanıtlaSil
  4. Çok beğendim,çok. Ellerinize sağlık. Ne güzel bir blogunuz var. Tebrik ederim. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok tatlısınız. Teşekkür ederim. :)

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar