Kabukta Yaşam

Hayata büyük bir adım atmaktan korktuğunu biliyorum. O, midene büyük bir yumruk indirecekse bile vazgeçme. Çünkü bir gün o yumruğun çok daha büyüğünü sen atacaksın ve o anın içinde o anın gerçekliğiyle sarhoş olacaksın. Uyanmayacağın bir rüyanın içine mutlulukla düşeceksin. Umut daima var. Sen pes etmediğin müddetçe umut içinde. Her soluk alışında ciğerlerine doluyor. 

Umutsuzluğa düşmekten daha kötüsü boşluğa düşmek. Çünkü kendini itebileceğin hiçbir şey yok. Tırmanabileceğin bir merdiven yok. Ama yaratabilirsin. Kendine bir halat uzatabilirsin. Zihnin sana umduğun her şeyi vadediyor. Bir boşluktan nasıl çıkabilirsin? Hiç kimsenin yardım edemeyeceği bir yerde sana ancak sen yardım edebilirsin. Çoğu zaman, zamanın bazı hassas ve neden olduğunu bilmediğin noktalarında yaşamla çelişiyorsun. Soluğun, zihnin cılızlaşıyor ve görüntü bulanıklaşıyor. İşte o anda yıkım başlıyor.

Uyan.

Uyan.

Uyan.

Buradasın. Düşmedin. Evet, ruhun biraz yara aldı. Ama hala başarabilirsin. Belki yol biraz uzayacak ama inan bana o yolda nelerle karşılaşabileceğine dair ufacık bir fikrin yok. Olağanüstü şeylerle karşılaşabilirsin. Hazırlıklı ol. Ya da olma! Çünkü hayat hiç ummadığın anlarda. İşte orada! Gülümseyeceksin. Kavrayacaksın.

Her şeyi.

Sadece hayatta kal. 

Şimdi daha iyisin. 

Bazen kendini kandırıyormuş gibi hissediyorsun. Ama bir şekilde hayatta kalmalısın, değil mi? Zihninde kurduğun dünyanın canlı parçaları olsun istiyorsun. Bunun bir sürü örneğini gördün ve aralarında o kadar olağanüstü örnekler gördün ki kendi sıradanlığından korktun. Ne yapacaktın? Kenara çekilip sadece seyredecek miydin? Başını iki yana sallayıp, "Elimde değil. Olağanüstü örneklerden birini yaratmak istiyorum." diyecektin elbette. Yeterince olağanüstü olmasan bile. Merak etme, evren senin yerine yeterince olağanüstü.

Pekala, bir de şöyle düşün. Bu hayatın baş rolü sensin. Hiç kimse dünyayı senin gördüğün gibi görmeyecek. Herkes kendi hayatının baş rolü, sonsuzlukta perdeleri uçuşan pencereler misali.  Mücadele ettin. Diğer pencerelerden bakmayı ara sıra bırak ve kendi pencerenden bak. Diğer pencerelerin perdelerinden çekinme. Çünkü çekindikçe yıpranıp sararıyor perdeler ve rüzgar senden vazgeçerse ne yapacağını hiç düşünmedin. 

Kabuğunu kır.

Kır.

Hayır, hayır. Sonra değil. 

Şimdi.

Şu anda.

Asla zamanın olmayacak, bir söz verme. Evet, sana birazcık zaman verebilirim.

Bitti.

Bu kadardı. Zaman bitti. Daha önce verdiklerimle birlikte. Çünkü zaman böyle bir kavram.

Biliyor musun? Bazen ne düşündüğün umurumda değil.

Geçenlerde birkaç gün içinde müthiş bir dizi bitirdim. Tanrım! Dahiceydi, her bir zerresi ve kimin ne düşündüğü umurumda bile değil. Çünkü ben sevdim. Hoşuma gitti. Bazı insanlar kalabalığın peşinden gittiği şeyleri sevmemek için direniyor. Bazılarıysa kendini dinlemeyip kalabalığın peşinden sürüklenmek için kendini bırakıyor. Başkaları da var. İşte bu başkaları, benim gibi kalabalık hangi yöne giderse gitsin istediği tarafa yürümeyi seçiyor. Yani kalabalık olduğu ya da sakin olduğu için değil. Sadece istediği için. Birileri bir şeyleri çok sevdi diye değil ya da pek sevmedi diye değil.

İşte şimdi büyük bir aydınlanma yaşıyorum.
Ve büyük bir yıkım.

Biliyorsun. Mutlu olacağın şeyler için biraz acı çekmelisin. Hem de aynı anda. Bu müthiş bir hazza dönüşebilir. Bu senin elinde. Kendini mutlu hissedeceğin şeyleri sen seçebilirsin. Şununla mutlu oluyorum, deyip sadece mutlu olabilirsin. Daha fazlasını istemeden. Çünkü daha fazlasını istemiyorsun. Yaşam, yapabileceğin şeyleri istemekte ve kendini sınırlandırmamakta. Her şeyi yapabileceğinin farkına varıp aralarında seni mutlu edecek şeyleri bilerek seçmekte, istemekte ve ustalaşmakta.

Parça parça hissediyorum bazen. Yazılmamış, hayal edilmemiş sahnelerim var. Ama bugün bir bölümünü tamamladım. Bunun nasıl iyi ve imkanlı hissettirdiğini bilemezsin. Fakat bilmeni isterim. Bu olağanüstü. Nasıl tam hissedeceğini bilmenin kendisi bile olağanüstü. Şu ana geri dönüp bakacağım. Umutsuzluğa düşmek üzere olduğum bir zamandan çıkışımı her zaman bulacağıma güvendiğim bu anın içine şöyle bir bakacağım, uzaklardan. Diyeceğim ki: "Vay canına! İşte şimdi başka bir yerdeyim." Umarım o yerde gülümsüyorumdur.

Aslında zamanda ve mekanda yolculuk yapmak sandığımız gibi olduğumuz anın içinden başka çok uzak bir ana aniden gitmek değil belki de. Sanırım bu yaşayarak ve zaman geçirerek de yapılabilen bir eylem. Geleceğe sadece devam ederek zamanda ve mekanda yolculuk yapabilirim. Geçmişe ise zihnimde bir anda giderek yolculuk yapma şansına sahibim. Çok uzun kalamam. Bir an. Bir şarkıyla, bir kokuyla, benzer bir anla, bir şehirle, bir insanla... Bazen eski yaşamımı geri istiyorum. Eskiyi seviyorum çünkü. Sanki hep her şey daha kötü bir hal alıyor ve eskiden olan her şey daha iyiymiş gibi görünüyor. Eski müthiş bir şey. Eskidikçe güzelleşen bir hayat.

Düşünmemeye çalışıyorum. Uzun zamandır başarmaya çalıştığım şey bu. Bir tuş olmalı. Tamam mı? Bir tuş. Basmalıyım. Durmalı. Geçmişe dair birkaç anımı silmeyi istiyorum. Eskiyi sevmeme ve geri istememe rağmen ve kendimle çeliştiğimi bilerek. 'Eternal Sunshine of the Spotless Mind' filmindeki gibi geri gelmek için uğraşacak anılar da değil üstelik. Kaybolduğuna benden daha çok sevinecek türden anılar. Yok etmek istiyorum bazı şeyleri. Aklıma sığmaktan öteye geçip toza bile dönüşmeden silinsin istiyorum. Çıksın. Silgi tozu kalmasın. O zaman yok olamazlar.

Haksız olduğunu bildiğin zamanlarda haksız olduğunu söylemekten korkuyorsun artık. Çünkü o zaman üstüne geliyorlar ve daha önce kimseyi haksızlığını kabullenirken gördüğünü hatırlamıyorsun. Kendince bundan bir ders çıkardın. Birçok kez haklılığını ve haksızlığını dile getirdin. Sen haklıyken bile onlar haklıydı. Haksızken ise haksız bir haklılığa büründüler. Bilmiyorlar mı, haklılık dikenlerini batırmak pek hoş değil. Fakat haklı olmak şöyle dursun insanlar haklı olmanın düşüncesine bile bayılıyor. Belki de onlar da bir şeylerden korkuyordur. Sanırım hepimiz üstümüze çok geliyoruz. Birbirimizin haklarını öyle çok yemişiz ki bir hak bulunca dikenlerimizi çıkarıyoruz, fırsat bu fırsat.

Bazen bazı şeyler olur. Kaybolursun. Yoldan çıkarsın. Yolunu bulamazsın. Ters yöne girersin ve çıkamazsın. Kaza yaparsın. Başka kazalara sebep olursun. Yaralanırsın. Ölürsün. Mutlaka bir şeyler olur. Kötü şeyler. İçinde olmayı istemediğin bir hayatın içine hapsolduğunu fark edersin ve hatta dünyaya, evrene ters yönden giriş yaptığını. Nefes al. Çünkü bazen bazı şeyler olur ve yoluna koyamazsın. Çünkü her zaman bir yol yoktur. O halde o yolu yapmaya ne dersin? Yapmalısın. Çünkü yoldan çıktın.  Çamurlu bir araziden hayatının tekerleğini çıkarmak için çamura batacağın bir zamandasın.  Çekinme. Çünkü perden hala uçuşuyor.

SIR kapısı: Bazen senden sana gelen bir şeylere ihtiyacın var ve bu ihtiyacı sadece sen karşılayabilirsin. 

Yorumlar

  1. Boşluğun verdiği o acı hissinden bahsetmeniz... Harika tespitleriniz var, karşılıklı sohbet ediyormuşum gibi hissettim bu yorumunuzla.

    Sizden böyle şeyler duymak beni gerçekten mutlu ediyor. Böyle hissettirdiğiniz için teşekkür ederim. :)

    YanıtlaSil
  2. İşte o yazılarınızdan biri. Bir hareket hissi uyandıran türden, cesaretlendiren.
    Ve bir koku, bir an, bir şehir... Okumaya ihtiyaç duyduğum şeylerden sadece bir kısmıydı.
    Teşekkürler! :)

    Kaleminize sağlık!..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "İşte o yazılarınızdan biri." -Bunu duymak çok hoşuma gitti. :)
      Bunları sizden duymak güzel, ben teşekkür ederim esas! :)

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar