Tökezledim mi?


Kulağımda bir ses:
"Kalk!"
Başımı iki yana salladım.
Tekrar etti:
"Kalk!!!"
Elimi siyah asfalta sertçe vurdum ve bağırdım.
"Bir yerde tökezledim işte! Yere çakıldım! Kabul et!"
"Tökezleyemezsin." diye tısladı.
"Neden?"
"Üstesinden gelebilirsin."
"Her zaman gelemem. Tökezlediğimi kabul et."
"Kabul etmek canımı yakıyor."
"Neden?"
"Güçlü olduğunu düşünüyorum." 
"Ama tökezledim."
"Hala bunu düzeltebilirsin."
Kaşlarımı çattım.
"İyi ama düzeltmek istemiyorum ki!"
"Nasıl?" 
"Basbayağı!" 
Anlamayarak mırıldandı.
"Ama düzeltebilirsin."
Kızgın bir gülüşle başımı iki yana salladım. 
"Ama düzeltmek istemiyorum. Neden anlamak istemiyorsun?"
"Yapabilirsin."
Bağırdım.
"Zırvalamayı kes!"
Sakin ses tonunu hiç bozmadı.
"Sinirlendin."
"Çünkü bazen bir ahmak gibi davranıyorsun. Tökezlediğinde hemen kalkmak yerine öncelikle soluklanmak gerekir."
"Senin buna ihtiyacın yok." diye diretti.
"Sen beni robot falan mı zannediyorsun?"
"Hayır. Ama bu zamana kadar insan olduğunu unutan ve tökezlediğinde kabul etmeyip imkansızlara karşı son dakika golü atan, atamadığı zamanlarda bile bunu kabul etmeyip hala çabalayan sensin. Şimdi ise benden tökezlediğini kabul etmemi istiyorsun. Vazgeçmeyi öğrettiğini hatırlamiyorum."
Kollarımı birbirine bağladım ve hatamı kabul eden bir ses tonuna büründüm.
"O halde öğretmenin vakti geldi. Tökezledim. Kalkmak istemiyorum ama sen her an yakama yapışıp, 'Kalk, kalk kalk, kalk!!!' diye bağırıyorsun ve ben bundan bıktım. Anlıyor musun? Bıktım! Dinlenmeye ihtiyacım var. Fakat sessiz bir dinlenme istiyorum. Bunun için de senin tökezlediğimi kabul etmene ihtiyacım var."
Söylediklerimin hiçbirine aldırış etmedi ve alay etmeye başladı.
"Kulaklarını tıkasan?"
Gözlerimi devirdim.
"Ağzını bantlasam?"
"Yapamazsın."
"Yapamam. Ama sen kabullenebilirsin."
"Pekala. Kabul. Tökezledin. Hem de çok fena tökezledin. Yıllarca yaptığın planlar, programlar, hepsinin önünde düştün ve onların hiçbiri önemli değil. Ama çok uzun oturma. Dizlerini sar. Bak, kalk demiyorum! İstediğin kadar otur. Sadece acıyı sevmiyorum." 
"Yapamadığım işler, uymadığım programlar sana acı mı veriyor?"
"Aklımın bir kösesinde duruyor. Beynimi kemiriyor. Yapamadıklarının yanında kırmızı renkte 'BAŞARISIZ' diye bir damga yanmaya başlıyor. Yaptıklarının yanında ise rahatlatıcı yeşilin parlak bir tonuyla 'BAŞARILI' yazıyor! Olumlu ve olumsuzun etkisi altında kıvranıyorum."
"Sana bir türlü rahat vermedim değil mi? Benim umursadıklarım senin umursamadıkların olamıyor."
"Aklın acıyı hissedebilecegini tahmin etmemiştik. Ama aklımız acıyor."
"Belki de bilinci kapatmanın bir yolunu bulmalıyız. Bütün rahatsızlığımızın sebebi bilinç. Değil mi?"
"Değil. Bilincimizi dolduran yine biziz."
"Haklısın."
Bir sessizlik.
"Kalkacak mısın?"
Omuz silktim.
"Hayır."

İçimdeki Dedektif

Yorumlar

  1. Kaleminize sağlık.
    Bazen yaptığımız işlerin sonuçlarına o kadar odaklanıyoruz ki oyunun içerisinde olmanın eğlencesini skora feda ediyoruz. Aslında acı, hüzün, mutluluk vb. ayırt etmeksizin nefes alabildiğimizin göstergesi. Bu duyguların toplamı biziz, azı değil.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Bu duyguların toplamı biziz, azı değil." Ne güzel bir yorum! Teşekkür ederim.

      Sil
  2. Elimi siyah asfalta sertçe vurdum ve bağırdım.
    "Bir yerde tökezledim işte! Yere çakıldım! Kabul et!"

    Çok şey anlatılıyor...
    Bazen kalkmamak gerekiyor, değil mi, efendim?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazen kalkmamak gerekiyor, efendim. Bazen kabullenmek gerekiyor.

      Sil
  3. "Aklımın bir kösesinde duruyor. Beynimi kemiriyor. Yapamadıklarının yanında kırmızı renkte 'BAŞARISIZ' diye bir damga yanmaya başlıyor. Yaptıklarının yanında ise rahatlatıcı yeşilin parlak bir tonuyla 'BAŞARILI' yazıyor! Olumlu ve olumsuzun etkisi altında kıvranıyorum."

    Şu cümle işte. Bu cümleler içimdeki pek çok şeyi özetliyor.
    Bazen o ışıklar sönsün istiyorum. Sınıflandırmasın, sınırlandırmasın.
    Yüreğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sahiden sönüp kaybolsa o ışıklar ne de güzel olur! Değerli yorumunuz için teşekkür ederim...

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar